Translate

16 Ocak 2014 Perşembe

Sorunun Yerine Çözümün Parçası Olmak

Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı (TÜSEV)'nın 2011 yılında yayınladığı Sivil Toplum Endeksi Projesi'ne göre;
75 milyon nüfuslu ülkemizdeki sivil toplum kuruluşlarının (vakıf, dernek, sendika, meslek odaları ve kooperatif) sayısı yaklaşık 150 bin. Bu sayı; 10 milyon nüfuslu İsveç’te 250 bin, 65 milyon nüfuslu Fransa’da ise 850 bin. 
Ülkemizdeki yaklaşık 5 bin vakfın; %56'sı sosyal yardım, %48'i eğitim, %22'si sağlık, %1'i demokrasi/hukuk/insan hakları alanında çalışıyor. Yaklaşık 86 bin derneğin ise; %18’ini cami dernekleri, %14’ünü spor kulüpleri, %14’ünü yardımlaşma dernekleri, %10'unu  kalkınma ve konut dernekleri oluşturuyor.
İnsanımız boş vakitlerini; (%80) evde misafir ağırlayarak, (%74) başkalarına misafirliğe giderek, (%69) arkadaşlarıyla buluşarak değerlendiriyor.
İnsanımızın sadece %13’ü mahallelerindeki sorunlarla ilgili dilekçe yazıyor.
STK'lara üye olma oranı gençlerde %8, kadınlarda ise %10 seviyesinde…
Toplu yürüyüşlere katılım oranı %9,  boykot eylemine katılım oranı %7 ve internet eylemine katılım oranı ise %3 seviyesinde...
Halkın sivil toplum kuruluşlarına güveni %51 düzeyinde...
Sivil toplum böyle de Meclis farklı mı?
AB ülkelerinde seçim barajı %0 ile %5 arasında değişirken bu oran ülkemizde %10. 
2002 seçimlerinde AKP 11 milyon oy, CHP ise 6 milyon oy aldı. Her iki partinin oyları toplam 17 milyon. Toplam seçmen sayısı ise 41 milyon. Yani 24 milyon seçmenin vekili Meclis'te yoktu.
2007 seçimlerinde AKP 16 milyon oy, CHP 7 milyon oy, MHP ise 5 milyon oy aldı. Üç partinin aldığı oyların toplamı 28 milyon. Toplam seçmen sayısı ise 42 milyon. Yani 14 milyon seçmenin vekili Meclis'te yoktu.
2011 seçimlerinde AKP 21 milyon oy, CHP 11 milyon oy, MHP 6 milyon oy aldı. Oyların toplamı 38 milyon. Toplam seçmen sayısı ise 52 milyon. Yani 14 milyon seçmenin vekili Meclis'te yoktu.
İktidar sahipleri "yönetimde istikrar" diyerek, "temsilde adaleti" katlediyorlar. Hem halkın iradesini savunacaksınız, hem de halk iradesinin Meclis'e yansımasını engelleyeceksiniz.
Artık, sadece söylenip şikayet etmek yetmez, sorumlulukta almalıyız. Bunun için de toplumsal sorunlarla ilgilenen, düzene muhalif STK’lar neden olmasın?  
Saygılarımla  

15 Ocak 2014 Çarşamba

Dayatmacı Siyasete Karşı Mahalleli Duyarlılığı

Çapulcular, yeşiller, feministler, entelektüeller, hayvan severler, doğa severler, çevreciler, kadın hakları savunucuları, aktivistler, özgürlük savunucuları, forumcular, mahalleliler..
Kendi kendine örgütlenmiş, emir-komuta ile hareket etmeyen, çok kesimli, çok fikirli, çok renkli...
İstedikleri şey hayat tarzlarının, özgürlüklerinin, yaşam alanlarının, doğal hayatın korunması…
Farklılıklara saygı duyuyorlar, ilgilendikleri sorunu veya uğraş alanını topluma anlatmaya çalışıyorlar…
Taleplerini dile getirirken toplumun önemli bir kesiminin de özlemlerine tercüman oluyorlar…
Ne yazık ki bu topluluklar; sorunlarını etkili bir şekilde siyaset zeminine taşıyamıyor, mahalleliyi sokağa çıkarmaya ikna edemiyor, birlik içinde hareket edemiyor, finansal ve örgütsel sorunlarının yanı sıra vizyonlarını da tam olarak belirleyemiyor.
Siyasete egemen olanlar bildiklerini okurken, cumhuriyetin geçmiş birikim ve kazanımları kaybedilirken; doğa kirletilmeye, ormanlar talan edilmeye, hayvanlara zulüm yapılmaya, insan hakları çiğnenmeye, demokratik haklar baskı altına alınmaya, özgürlükler kısıtlanmaya, sanat ayaklar altına alınmaya, kadınlar ezilmeye devam ediyor.
İktidar sahipleri bize “dört yıl için vekilini seç, sonra da hiçbir şeye karışma, biz senin için neyin doğru olduğunu biliyoruz” diyor. Ama biz artık; temsili demokrasi değil katılımcı demokrasi istiyoruz, ilgi alanımıza giren konulardaki siyasi karar alma süreçlerine katılmak istiyoruz, TBMM komisyonlarına ve belediye meclislerine aktif olarak katılıp görüşlerimizi ifade etmek istiyoruz.
Ancak özlemlerimizi; siyasetçilerle temas kurmadan, onları ikna etmeden, hatta onlara baskı yapmadan hayata geçirmemiz mümkün gözükmüyor.
Tek yol sivil toplum kuruluşu olarak örgütlenmek... Sadece STK'lar; devletle olan ilişkilerimizin demokratik bir şekilde düzenlenmesine, kaderlerimizi belirleyen kararlarda söz sahibi olmamıza, yerel sorunlarımızın çözümüne katkı sağlayabilir.
Kendisiyle ilgili kararları siyasetçilerin tekeline bırakmak istemeyen, kendisini geliştirmek isteyen veya kendisini yaşadığı mahalleye karşı sorumlu hisseden herkesin; bir veya birden çok STK’ya üye olması gerektiğini düşünüyorum.                
Saygılarımla 

12 Ocak 2014 Pazar

Gelişmişlik Düzeyimiz ve Polenezköy'ün Şehirleşmesi

Gelişmişlik Düzeyimiz
Türkiye′nin de üye olduğu Uluslararası Sivil Toplum Kuruluşlarının 2013 Yılı Ülke Performans Değerlendirmelerinde durumumuz tahmin ettiğiniz gibi... 
Uluslararası Şeffaflık Örgütü (TI)'nün Dünya Yolsuzluk Algısı Endeksi’ne göre, 177 ülke içinde 55'inci sıradayız. Notumuz ise on üzerinden beş. Ne yazık ki, çoğunluğun "Benim hırsızım iyidir." diye düşündüğü bir ülkede yaşıyoruz.
Uluslararası Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD)'nün Daha İyi Yaşam Endeksi'ne göre, demokratikleşmede 37 ülke içinde 27'nci sıradayız. Ne yazık ki, vatandaşlarının çıkarılan kanunlara katkısının dip yaptığı ülkelerden olunca, demokrasimiz de az gelişmiş oluyor. 
Terör Finansmanında Kullanılan Kara Paranın Aklanmasına Karşı Finansal Eylem Görev Gücü Örgütü (FATF)'nün raporuna göre, 31 ülke içinde 11 riskli ülke arasındayız. Ne yazık ki, İran ve Kuzey Kore gibi haydut ülkelerin arasına katılmamıza az kaldı. 
Kuzey Ormanları’na bir darbede Polenezköy'ün şehirleşmesi  ile vuruluyor. 
Polonezköy Ormanı İstanbul'un "1994 yılında Tabiat Parkı statüsü verilerek koruma altına alınmış, çevresindeki endüstriyel gelişime şimdiye kadar karşı durabilmiş, kentin doğal bitki türlerinin tamamını bünyesinde barındıran, içinde sülün/keklik/geyik/karaca üretme istasyonlarının bulunduğu, ilkbahar ve sonbaharda binlerce kuşun konaklama yeri olan" en büyük rant alanlarından... 
Belgrad ve Fatih Ormanları'ndaki talanlardan sonra, Polonezköy Tabiat Parkı'nda da "sıfır arsa maliyetli yeni çılgın projeler" servis ediliyor. 
Nasıl mı? Osmanlı İmparatorluğu zamanında Polonya'nın işgalinden kaçan göçmenlerce kurulmuş 172 yıllık köyün % 6 olan imar durumunun, % 7,5'a çıkarılması suretiyle... Böylece;
İki katlı, altı buçuk metre yüksekliğinde oteller, ticari amaçlı binalar, bankalar, finans merkezleri, kamu binaları gibi yeni yapılar inşa edilebilecek…
Mevcut köy yolları on dört metre genişliğe çıkarılabilecek…
Yeni yollar ve otoparklar yapılabilecek…
Mevcut kaçak yapılar yasal hale gelecek…
Üçüncü Köprü, Yeni Çevre Yolları, Üçüncü Havalimanı ve Kanal İstanbul projeleriyle yok edilecek su havzalarına Ömerli Su Havzası da eklenecek… diren belgrad ormanı , kuzey ormanları , istanbulda orman kaybı
Saygılarımla

5 Ocak 2014 Pazar

İstanbul'un Su Kaynaklarının Kamu Yararı Bahanesiyle Katledilmesi ve Cevapsız Sorular

İstanbul'un Su Kaynaklarının Kamu Yararı Bahanesiyle Katledilmesi
Plansız ve programsız kentleşmeden en büyük darbeyi alanlardan biri de su kaynakları. 
Dereler, ıslah edilme bahanesiyle ya kuru dere statüsüne sokularak yerleşime açılmış ya da yer altına hapsedilmiş. 
Beşiktaş Deresi, Ortaköy Deresi, Büyükdere Deresi kanalizasyon hattına dönüşmüş.
TEM Otoyolu ve bağlantı yollarının üzerine kurulduğu Ayamama Deresi hastalık saçıyor.
Sarıyer Deresinden hiçbir iz kalmamış.
Baltalimanı Deresi artık boğaza pislik taşıyan beton bir kanal.
Göksu Derelerinin oluşturduğu alüvyonlar üzerinde kurulmuş bostanlar çarpık yapıların işgali altında.
Kurbağalı Derenin kurbağaları diğer tüm canlılar gibi yok olmuş.
Derelerini koruyamayan kent şimdi, içme suyu kaynaklarının toplandığı barajlarını kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya.
Eskiden dereleri kurutup üzerine binalar inşa eden zihniyet, şimdi barajların su havzalarına dadandı. 
Su havzası, nehrin kaynağı ve sonlandığı yer arasında kalan ve nehre su veren tüm alana deniyor. 
2009 yılı itibarıyla; Marmara Bölgesindeki nüfusun su havzalarında yaşama oranı İstanbul'da %83,  diğer sekiz şehirde %17 ve İstanbul'un yüz ölçümünün tamamı su havzasına dahil.
Yani İstanbul zaten can çekişiyorken; önce "3'üncü Köprü, Çevre Yolları, 3'üncü Havalimanı ve Kanal İstanbul projeleriyle kentin içme ve kullanma suyunu karşılayan su havzalarını" talan edin, barajlardaki doluluk oranı son beş yılın en düşük seviyesine gelince de umudunuzu "önce kar ve yağmura, sonra da su tasarrufuna" bağlayın.
Ne diyelim...
Cevapsız Sorular
Madem amacınız İstanbul'da ulaşımı rahatlatmak, niye İstanbul'un kuzeyinde yeni bir kent inşa ediyorsunuz?
Gezi Parkı'ndaki üç-beş ağacı kesmiyoruz taşıyoruz diye kendinizi savunurken, Kuzey Ormanları'nda kesimi devam eden 2,5 milyon ağaç için ne söyleyeceksiniz?
"Medeniyet Projenizle" insan göçünü arttırarak ve yıllarca sürecek inşaat faaliyetleri başlatarak, İstanbul'un var olan problemlerini nasıl çözeceksiniz?
"3'üncü Köprü cinayettir” diye açıklama yaparken, ne oldu da fikrinizi değiştirdiniz?
Yaşam alanları müthiş projelerinizle bölündüğünde varlıklarını sürdürmeleri olanaksız hale gelecek yaban hayvan türleri için yeni göç yolları planladınız mı? 
Var olan az sayıdaki su kaynakları yok olduğunda ve Melen projesiyle gelecek su da tükendiğinde, suçu sizden önceki iktidar sahiplerine atmak için çalışmalara başladınız mı? 
Canlı cansız, yer altı yer üstü varlıklarıyla bir eko-sistem olan ormanları katlettikten sonra dikeceğiniz fidanların, kaç yüzyılda ağaç-orman olabileceğini düşündünüz mü?
"Kazan kazan" söyleminizin sonucu olarak, sıfır değerden 350 milyar dolarlık bir pazara ulaştırdığınız rant gelirinden kimlerin ne kadar pay alacağını kamuoyuyla paylaşacak mısınız?
Rant gelirleri sayesinde üretmeden tüketmeyi özendirerek ve 56 milyon kredi kartı dağıtarak hedeflediğiniz kalkınma modelinde; satacak şeyler tükendiğinde, kurtuluşu "dış güçlere karşı verilecek istiklal savaşında mı yoksa yeni dünya düzeninde mi" bulacaksınız? 
Saygılarımla
Ref.: radikal.comatlas onlinetübitak.com

2 Ocak 2014 Perşembe

2013 Yılının Önemli Çevre Olayları ve Validebağ Korusuna Araç Girişi

2013 Yılının Önemli Çevre Olayları
Atmosferdeki karbon yoğunluğunun 4-5 milyon yıl önceki  seviyeye ulaşması,
Çin'in çevre kirliliğini ve karbon salınımını azaltmaya yönelik ciddi çalışmalara başlaması,
Kutup petrollerinin çıkarılmasına karşı çıkan otuz Greenpeace aktivistinin Rusya tarafından tutuklanması,
Dev kağıt üreticisi Asia Pulp&Paper ile dev tarım şirketi Wilmar'ın, ormanları ve bataklıkları korumaya yönelik daha etkili politikalar izleyeceklerini taahhüt etmesi,
5.000 Filipinli'nin ölümüne yol açan Haiyan Tayfunu'nun kayıtlardaki en şiddetli tropikal fırtına olması,
Fil ve gergedan katliamını durdurmak için sivil toplum kuruluşlarının girişim başlatması,
Singapur ve Malezya’daki hava kirliliği değerlerinin rekor seviyelere ulaşması,
Birçok ülkenin kömür santrallerini desteklememeyi taahhüt etmesi,
Amazon ormanlarındaki tahribatın artarak devam etmesi,
Google’ın, yerküredeki orman örtüsü değişikliklerini gösteren bir harita yayınlaması. 
Türkiye'nin çevre duyarlılığı ise istikrarlı bir şekilde "seyretmeye" devam ediyor. Ülkelerin iklim değişikliği performanslarının değerlendirildiği bir raporda, geçen seneki “çok kötü” olan notumuzu bu sene de koruduk. 61 ülke arasında 54. sıradayız.
Validebağ Korusuna Araç Girişi
Koruda dolaşırken sık sık bitki toplayan insanlar görürüm.  Poşetlerinde Labada Otu, Kuş Ekmeği, Kaz Ayağı gibi çeşit çeşit otlar…
Bir gün birileriyle sohbet etmiştim. Topladıkları bitkiler hakkındaki bilgileri beni çok şaşırtmıştı. Nerelerde yetişir? Faydaları nedir? Nasıl pişirilir? Ne zaman toplanır?
Bazısı iştah açıyor, kanı ve bağırsakları temizliyormuş bazısı da egzama ve yaraların iyileşmesine yardımcı oluyor, boğaz ağrılarını geçiriyormuş. Pişirileni de var marul, maydanoz gibi çiğ olarak yenebileni de...
Koru'da "Acıbadem Caddesindeki Seyyar Çiçek Satıcılarının zaman zaman dere boyundan ya da Koru'nun Dadaşlar Sokak girişine yakın yerlerinden topladıkları Şeker Otu diye tabir ettikleri" bir bitki de var.
Geçenlerde dere kenarında bir araç görünce yanına gittim. Daha önce topladıkları bitkileri kucaklarında koru dışına çıkaran seyyar çiçek satıcıları, steyşın tipi binek araçtan istifade etmeye başlamışlar. Koru'ya araç ile girmelerinin doğru olmadığını söyledim. Tamam çıkıyoruz dediler, ama Şeker Otu'nu toplamaya devam ettiler. Ben de çay bahçesinde bulunan yetkiliye durumu izah ettim. Hemen bir personelini tarif ettiğim yere gönderdi. Aracın Koru'ya nasıl girdiğine şaşırdığımı söylediğimde, aracın Huzur Evi'nin yanındaki yoldan girmiş olabileceğini Abdülaziz Av Köşkünün yanındaki girişin kapalı olduğunu söyledi. Teşekkür ederek ayrıldım.
Aracın koruya girdiği yeri merak etmiştim. Abdülaziz Av Köşkünün yanındaki araç girişi gerçekten zincirle kapatılmıştı. Bunun üzerine Huzur Evi'nin yanındaki araç girişine gittim. Oradan araç geçmesinin ihtimal dahilinde olmadığını gördüm. 
Yetkililerin Koru'ya motosiklet girişini nasıl engelleriz diye düşündüğünü umarken, araç girişine müsaade ettiklerine inanmak istemiyorum.
Saygılarımla